GIDANIN İYİLEŞTİRİCİ GÜCÜ
Besinler ilacınız, ilacınız besininiz olsun.” Eminim bu cümleyi defalarca duymuşsunuzdur. Bu söz Hipokrat’a ait. Günümüzde beslenme alışkanlıklarımızın sağlığımız üzerindeki etkisini daha sık duyar olduk. Hipokrat’ın bu sözü sağlıklı beslenme ve yaşam kalitesi üzerine yapılan her yeni çalışmanın sonucuyla daha da güçleniyor.
Eminim sizler de mutfağınızdaki birçok besinden fark ederek veya fark etmeden şifalanıyorsunuzdur. Burada bağırsak sağlığına ayrıca parantez açacağım. Öyle ki bağırsak mikrobiyotası ve hastalıklar arasındaki ilişki giderek daha fazla önem kazanıyor. Örneğin bağırsaklarımızın ikinci beyin olduğunu, ruh halimizden otoimmün hastalıklara kadar pek çok konuda etkili olduğuna dair pek çok araştırma var. Gelin bu ilişkiyi detaylı olarak gözden geçirelim.
BAĞIRSAKLAR MUTLU SİZ MUTLU
Mutluluğunuzda, stres yönetiminizde, hatta iştah problemlerinizde bağırsak bakterilerimizin söz sahibi olduğunu biliyor muydunuz? Peki, sağlığınızı bağırsak bakterileriniz belirliyor desem? “Ne yersek oyuz” mottosunu, “Bağırsak bakterilerimiz ne yiyorsa oyuz” olarak revize etmek istiyorum. Bağırsaklarımızdaki iyi bakteriler ürettikleri mutluluk hormonuyla bizi mutlu ediyor, kötü bakterilerin üremesini önlüyor. Bağırsak sağlığının giderek genişleyen dünyası hâlâ tam olarak çözülememiş olsa da yapılan çalışmalar günden güne artıyor. Günümüzde ruh sağlığı üzerine yeni araştırmalarda, doğrudan bağırsaklarımızdaki sağlıklı bakterilerin üretimine katkıda bulunan maddeler çalışılıyor. Bunlara da “Psikobiyotik” adı veriliyor. Probiyotik ailesinden gelen psikobiyotikler, bağırsaklardaki faydalı mikroorganizmaların oluşmasını sağlıyor. Bağırsaklarımızda yüzde 85 dost bakteriler, yüzde 15 zararlı bakteriler bir denge halinde bulunuyor. Bu denge bizim yaşam şeklimize bağlı. Vücudumuzda bu denge sürekli korunmaya çalışıyor. Bu noktada her bakteri çeşidinin vücutta farklı bir etkisi var. Örneğin “Bifidobakteriumlar”, vücudun sakinlik kimyasalı olarak bilinen GABA üretirken, “Laktobasilluslar”, serotonin üretimine yardımcı. Vücudumuzdaki mutluluk hormonu serotoninin yüzde 90’ının, dopaminin ise yüzde 50’sinin bağırsaklarımızda üretildiğini de hatırlatmak istiyorum. Bağırsaklarınızı besleyen probiyotik ve prebiyotik besinleri sofranıza eklemeye ne dersiniz?
Yararlı bakterilerin profilini genişleten yiyecekler topluca probiyotikler olarak bilinirken, prebiyotikler bu bakterilerin gelişmesine yardımcı olan bileşiklerdir. Bağırsak dostu besinleri, sağlıklı bir beslenme planında aslında bolca tüketiyorsunuz. Yoğurt ve kefir listenin başında yer alırken, lahana ve pancar turşusunu da ilave edebiliriz. Yüksek lif içeren besinler de prebiyotik deposu ve bağırsak dostudur. Prebiyotik besinlere baklagiller, yulaf, muz, enginar, soğan-sarımsak gibi gıdaları örnek verebilirim.
GIDA OKURYAZARLIĞININ ÖNEMİ
Evde pişen yemekler, mutfaktaki malzemeler ve market sepetindekiler sağlıklı beslenme alışkanlığının gelişmesinin ilk adımları. Yeterli ve dengeli beslenmek aslında bilinçli tüketim ile başlıyor. Her zaman iyi bir gıda okuryazarı olmanın önemini paylaşıyorum. Paketli ve işlenmiş gıdalar genellikle yüksek oranda şeker, tuz ve katkı maddeleri içerir. Bu tür gıdaların aşırı tüketimi, bağırsak mikrobiyotasının dengesini bozabilir ve çeşitli sağlık sorunlarına yol açabilir. Bu nedenle doğal ve işlenmemiş gıdaların tercih edilmesi, genel sağlık açısından oldukça kıymetli. Katkı, koruyucularla dolu ürünleri değil, doğal raf ömrü sunan ürünleri tercih etmeye özen gösterin. Örneğin, geleneksel bir yöntem olan fermente edilmiş gıdalar, bağırsak mikrobiyotası için faydalı bakteriler içerir. Ayrıca, fermantasyon süreci bazı besinlerin besin değerini artırarak, vücut tarafından daha iyi emilmesini sağlar.
GELECEĞİN GIDASI : THE GOOD WİLD
Bir beslenme uzmanı olarak bitkisel protein alımının hem insan hem de gezegen sağlığı için çok önemli olduğunu hep anlatıyorum. Bitkisel protein kaynağı dendiğinde de akla ilk gelmesi gereken baklagiller. Baklagiller, bitki temelli yemekler, zeytinyağlılar zaten bizim geleneklerimizde var. Fakat yeni adımlar atılmadığı sürece hayvansal protein fiyatları artarken bitkisel protein verimsiz şekilde hayatımıza yetmeyecek, bitkisel proteini daha verimli kullanmanın yollarını araştırmalı. Gıda endüstrisi emilimi yüksek sağlığı da koruyan doğal doğal ve lezzetli bitkisel protein ürününü bulmak zorunda. Daha iyi emilim, daha iyi biyoyararlanım konusunda ise filizlendirme yöntemi geleceğe dair umut veriyor.
Filizlendirme; tahıllar, baklagiller ve tohumların belirli nem ve sıcaklık koşullarında çimlendirilmesi, yani tohumun yeniden uyandırılması olarak tanımlanabilir. Baklagili bir gece önceden ıslamak pişirmeyi nasıl kolaylaştırıyor ise filizlendirmek de fitik asit ve lektini devre dışı bırakarak sindirimi kolaylaştırıyor. Bu aktivasyon işlemi ile tohumdan yeniden canlanan baklagilin vitamin, mineral, enzim ve antioksidan içeriği artıyor ve besinsel değeri gelişiyor..
Kurucu ortağı olduğum The Good Wild markası ve filizlendirilmiş bakliyat içeren ürünlerimizle, emilimi yüksek bitkisel proteinli ürünleri erişilebilir kılmayı hedefledik. Geleneksel inovasyon ile dünyada bir ilke imza atarak filizlendirilmiş ve fermente ürünler geliştirdik. Gelecek filizlendirilmiş bakliyatlarda, biz de geleceği filizlendirme yolculuğumuza devam ediyoruz.
The Good Wild kurucu ortağı Dilara Koçak