Skip to main content

2025 yılına girerken, foodtech alanındaki yatırımlar ve trendler üzerine yapılan öngörüler büyük ilgi uyandırmıştı. Yılın ilk yarısını geride bırakırken, bu öngörülerin ne kadarının gerçekleştiğini ve sektörün hangi yönlere evrildiğini merak ettik. Dijital Food Lab’in Kurucu Ortağı Matthieu Vincent, Foodback’e özel verdiği röportajda 2025’in genel görünümünü, 2026 için öngörülerini ve Türkiye’de yükselen agrifoodtech girişimcilik alanına dair değerlendirmelerini paylaştı. Keyifli okumalar dileriz.

2025 yılına dair Dijital Food Lab’in trendler ve yatırımlar konusundaki öngörülerini ve içgörülerini büyük bir ilgiyle takip etmiştik. Şimdi yılın ilk yarısını geride bırakmışken, öngörülerinizin ne kadarı gerçekleşti ve hangi alanlarda işler beklediğinizden farklı bir yönde ilerledi?

Harika bir soru, insan her zaman tahminlerine geri dönüp bunların gerçekte nelerle örtüştüğüne bakmalı. Bu tahminleri 2024’ün sonunda yazdığımı ve yaklaşan yılın görünümü konusunda oldukça karamsar hissettiğimi hatırlıyorum. Yatırımların düşük bir seviyede sabit kalacağını ve ABD’de bir toparlanma gözlemleyebileceğimizi düşünmüştüm. Durum beklediğimden daha kötü: finansman yeniden düşüşte, bölgelere ve kategorilere göre değişmekle birlikte %20 ila %30 arasında azaldı. Görünüşe göre 2022’den beri içinde bulunduğumuz “arınma süreci” henüz sona ermedi.

2026 hakkında konuşmak için belki biraz erken olabilir, ancak 2025’in şimdiye kadar nasıl ilerlediğine baktığınızda, 2026 yılına dair bazı temel öngörüleriniz neler olurdu?

Açıkçası, gerçekten bilmiyorum. Foodtech ekosisteminde olan bitenler, “gıda” ve “teknoloji”nin ötesinde, daha büyük olaylara bağlı. İşlerin daha iyiye gitmesi için, şu anki gümrük tarifeleri ve faiz oranlarıyla ilgili ekonomik belirsizliklerin ortadan kalkması gerekiyor. Bu konularda bu yılın üçüncü çeyreğinin sonuna kadar çok daha fazla netlik kazanacağımızı düşünüyorum. Beni iyimser kılan şey, büyük şirketlerin agrifoodtech ekosistemine güçlü katılımı ve hükümetlerin giderek artan desteği (örneğin AB’nin 350 milyon avroluk biyoteknoloji planı gibi).

Türkiye’de son birkaç yıldır tarımda biyostimülant ve biyogübrelerin kullanımı gibi alanlara, ayrıca gıda atıklarından farklı sektörler için alternatif materyaller geliştirmeye odaklanıldığını görüyoruz. Biz de yürüttüğümüz girişimcilik programlarında bu alanlarda çok sayıda başvuru alıyoruz. Siz bu alanların gelecekteki potansiyelini nasıl görüyorsunuz?

Bunlar gerçekten büyüme potansiyeli yüksek alanlar. Ukrayna’daki savaşın yol açtığı gıda krizi, azot bazlı gübre tedariğine dair endişeleri artırarak yeni bir inovasyon dalgasını tetikledi. Bu da tüm dünyada, ama özellikle Avrupa’da alternatifler konusunda bir inovasyon dalgasını tetikledi.
Şimdi bu ekosistem bir dönüm noktasında; birçok girişim üretimlerini ölçeklendirmek ya da regülasyon onayı almak için gerekli olgunluk seviyesine ulaştı. Önümüzdeki dönemde bazı birleşmeler yaşanacaktır, ancak genel olarak bu özel ekosistemin anlamlı çıkışlar ve yeni liderler yaratma potansiyeline sahip olduğuna oldukça iyimserim.

postSon olarak, Türkiye’deki tarım ve gıda girişimcilik ekosistemi hakkındaki düşüncelerinizi sormak istiyorum. Bu ekosistemdeki son gelişmeleri takip edebildiniz mi? Potansiyel büyüme fırsatlarını nasıl değerlendiriyorsunuz?

Dışarıdan bakıldığında, Türkiye’de agrifoodtech ekosistemi hâlâ oldukça gelişmekte olan bir yapı. Getir’in gerileyişinden sonra, hem dikkat hem de sermaye çekmek için ekosistemin ihtiyaç duyduğu, görünür ve uluslararası ölçekte tanınan bir veya iki güçlü lidere sahip olmadığını düşünüyorum. Türkiye’deki yetenekler ve harika girişimler düşünüldüğünde, bunun yalnızca zaman meselesi (ve bir ölçüde devlet desteği meselesi) olduğunu düşünüyorum. Güçlü bir ekosistemin ortaya çıkması kaçınılmaz.

Tarım ve gıda girişimciliği ekosistemi, küresel ölçekte olduğu gibi Türkiye’de de dönüşüm ve yeniden yapılanma döneminden geçiyor. Matthieu Vincent’a samimi cevapları için teşekkür ederiz.