Skip to main content

Avrupa’nın farklı şehirlerinde özellikle Fransa ve İspanya’da meydana gelen çiftçi protestoları hakkında Zehirsiz Sofralar Platformu adına Anadolu Meraları CEO’su Yasemin Kireç’ten çiftçiliğin dünü, bugünü ve yarınına ilişkin görüş aldık.

Keyifli Okumalar

Foodback: Son zamanlarda, özellikle Fransa ve İspanya’daki gelişmeler vesilesiyle gündemde yer bulan çiftçi protestolarının altında ne yatıyor? Çiftçilerin başlıca şikayetleri ve talepleri neler?

Yasemin Kireç: Ülkeden ülkeye isyanların gerekçeleri farklı olsa da, genel enflasyon ve alım gücü krizinden etkilenen Avrupalı çiftçiler, tarım politikalarının getirdiği finansal yükleri protesto ediyor. Ukrayna savaşından sonra yükselen mazot fiyatları, gıda üretimindeki yakıt kullanımına yönelik teşviklerin aşamalı kaldırılmak istenmesi ve AB mevzuatlarındaki bürokratik prosedürlerin yoğunluğu önemli sorunlar olarak öne çıkıyor. 

Ağır çalışma koşulları ve enflasyon karşısında zorlanan çiftçiler, bezinden gübreye yapılan zamlar ve artan maliyetler karşısında ayakta kalmakta güçlük çekiyorlar. 

Ön plana çıkan iki konu var: 

  • İkili ticaret anlaşmalarıyla, AB kriterlerine uygun olmayan tarım ürünlerinin ithalindeki artış: Protestolarda Ukrayna savaşından sonra Ukrayna’dan yapılan ithalatlardaki gümrük vergilerinin kaldırılması veya Güney Amerika ile yapılan ticari anlaşmaların AB’li çiftçileri olumsuz etkilediği öne sürülüyor. 
  • AB Yeşil Mutabakat’yla çevresel standartların da eklenmesiyle birlikte, Avrupalı ürünlerin rekabet gücünün azalması: İthalat artarken üretim aşamalarının özellikle küçük ölçekli üreticilerin aleyhine bir şekilde karmaşık ve hantal bir bürokrasiyle karşılaştığı da protestoların nedenleri arasında. Bu yüzden Ortak Tarım Politikası’nda reform önerileri gündeme geliyor. 

Çiftçi yüklerden şikayetçi, halk da onları destekliyor. AB Tarım Politikalarının, üreticileri kaliteli ürün ürettikleri için cezalandırıldığını yönünde bir görüş yayılmakta. 

Tarım sektörü, karmaşık bir politika ortamında şekillenen bir sektör. Politikaların doğrudan çiftçilere etkisi olduğu gibi; genel ekonomiye ve ekolojiye de geniş bir etkisi var. Çok dikkatli ve dengeli, bütüncül bir bakış açısı ile dengelenmesi gereken politikaların bugün artık çiftçileri yeterince gözetemediğini görüyoruz.

Örneğin, AB’nin 2021-2027 dönemini kapsayan bütçesinin üçte biri, çiftçilere ayrılsa da sübvansiyonlarda hektar başına ödeme yapılıyor ve bu nedenle AB tarım bütçesinin yaklaşık yüzde 80’i, en büyük ve en zengin şirket veya ailelere gidiyor. Bu durum da çiftçi sayısını azaltıyor. Örneğin 1946’da Fransa’da nüfusunun yüzde 46’sı çiftçiyken, bugün bu oran sadece yüzde 2. 

 

AB’nin Ortak Tarım Politikası (OTP), AB çiftçilerini korumak amacıyla kurulmasına rağmen, küçük çiftliklerin azalmasının temel nedenlerinden biri olarak görülüyor. 2005 ile 2020 yılları arasında AB’deki çiftçi sayısı neredeyse yüzde 40 oranında azaldı ve yaklaşık 5,3 milyon çiftçi işsiz kaldı. 

Almanya ve Fransa gibi Avrupa’nın en büyük iki tarım ülkesinde çiftçilerin protestolarının ardından mazota yönelik sübvansiyonların ve vergi indirimlerinin sona erdirilmesi planının askıya alınması gündemde. Avrupa Komisyonu protestolardan sonra kümes hayvanları, yumurta ve şeker için bir ithalat kısıtlaması ve Ukrayna’dan tarımsal ithalata sınırlamayı önerse de çiftçiler kısıtlamanın yeterli olamayacağı görüşündeler. 

Dolayısıyla Yeşil Mutabakat’la gerçekten daha temiz, iklim dostu bir tarımsal üretimi teşvik edebilmek için bu yol yeterli görünmüyor. Bu hedeflere ulaşmak kadar, bu hedeflere ulaşmak için belirlenen politikaların çiftçilerin durumunu gözeten, sosyal, ekonomik, bölgesel bir dizi kriteri de kapsayan bütüncül bir yaklaşımla tasarlanmasının önemi de ortaya çıkıyor.

Fransa Başbakanı, “Tarımı her şeyin üstünde tutacağız,” dedi. çiftçiler üzerindeki mali ve idari baskıyı hafifletmek için önlem alacaklarını söyledi. 

Dizel yakıta uygulanan verginin artırılmasına yönelik gidişatı durduracaklarını söyledi. Bununla birlikte, çiftçilerin imzalanması halinde ülkenin daha ucuz olan Latin Amerika ürünleriyle doldurulacağını söylediği Mercosur Serbest Ticaret Anlaşması’na da karşı çıkmaya devam edeceğini özellikle vurguladı. Bir de, çiftçileri topraklarının bir kısmını nadasa bırakmaya zorlayan Avrupa Birliği kurallarının hafifletilmesi için çalışacağının sözünü verdi. 

İspanya’da sol azınlık hükümeti, çiftçilerin taleplerini haklı bulduğunu ve onları desteklediklerini açıkladı. Ülkedeki 140 bin kadar çiftçiye 269 milyon avroluk olağanüstü yardım başlatacağını ve Avrupa Birliği Komisyonunca alınan 2030 yılına kadar pestisit kullanımının yarı yarıya azaltılması kararını gözden geçireceğini bildirdi. 

Yani, hükümetler çiftçileri desteklemeye çalıştıklarını söylüyorlar. 

Bu olaylar, uzun zamandır söylediğimiz paradigma değişikliğinin artık gerçekleşmesi geretiğinin bir kanıtı niteliğinde. Tarıma bakış açımızı, politikalarımız ve üretim biçimimizi onarıcı tarım ve agroekoloji çerçevesinde kapsayıcı bir biçimde değiştirmemiz gerekiyor. 

Artan nüfusla birlikte, bu kadar insanı nasıl besleyeceğiz kaygılarıyla son 50-60 yılda verimliliğe çok fazla odaklandık. Bu da her açıdan çok büyük bir tahribata sebep oldu. Mevcut sistemimizin pek çok alanında krizlerin sayısı gittikçe artıyor. Bir paradigma değişikliğine ihtiyacımız var, bugüne kadar kullandığımız yöntemler, alıştığımız reçeteler toprağımızı çok hızlı bir şekilde yok ediyor, çiftçilerimizi her anlamda zor durumda bırakıyor, zaman zaman küstürüyor. 

Bütün bu sebeplerle artık daha kapsamlı ve bütüncül düşünmek zorundayız. 

 

Foodback: Türkiye için de benzer şikayetler ve taleplerden söz edebilir miyiz? Politika düzeyindeki yapılması gerekenlerin yanı sıra, özel sektör ve girişimcilik sektörleri sorunlara çözüm sunmada nasıl bir rol oynayabilir?

Yasemin Kireç: Bu protestoların Türkiye’deki yansımasına bakarsak, her bölgede çiftçilerin hem ortak, hem de o bölgeye, ülkeye özel sorunları var. 

2022 yılında, Tarım ürünleri ihracatımızda, AB ülkelerinin payı %22 seviyesinde, yani Avrupa’nın tarım politikaları bizim de tarım politikalarımızı etkiliyor. Çiftçilerin sorunları dünya çapındaki ortak krizler sebebiyle benzer. 

Türkiye’de çiftçi ayaklanmaları olur mu sorusuna yanıttan ziyade Avrupa’daki çiftçilerle Türkiye’deki çiftçilerin sorunları hangi noktalarda örtüşüyor ve bunlara nasıl çözümler geliştirilmeli noktasından yola çıkabiliriz.

Zehirsiz gıda üretmenin,gıda hakkını güvence altına almanın ve iklim kriziyle uyumlu üretim yapmanın önündeki engeller neler, politikalarımız bu sorulara yönelik bir çözüm içinde mi? Yoksa artan maliyetlerle ya da emisyonlarla ithalat veya bürokrasi yoluyla mı mücadele ediliyor? 

Günü kurtaran çözümlerin dışında bütüncül bir yaklaşımla tarım politikalarının düzenlenmesine ihtiyacımız var. Paradigma değişikliği ile de vurgulamaya çalıştığımız budur. Hızla yayılmaya devam bu isyan ile ilgili gelişmeleri heyecanla takip edeceğiz.